bokşovu her zaman devam etmeli: şaolin rahipleri ve kaportası hafiften dökülmeye başlamış kadınlar

 


   yazmıyorum çünkü ben bir yazar değilim. size yazacak bir şey bulamadığım için yazmamam iyileştiğim manasına gelmiyor. önce iyi haberler; dibe vurdum. dibe vurmak ilginç olay, hala kötü hissettiriyorsa dibe vurmamışsınız manasına geliyor bu. dibe vurmak ilginç bir zihin açıklığı veriyor. olayların iki-üç sene önce öngördüğümden kat ve kat daha kötü gittiği bu zaman çizgisinde ikibinyirmibir yılının ocak yirmiüçünde, öğlen saatlerinde dibe vurduğumu duyurmaktan onur duyarım. sonra kötü haberler; kötü haberleri siktir edin. şaolin rahiplerinden konuşalım. hayır, boş verin. bir şey olduğu yok. hindu rahip bodhidharma'nın milattan sonra dörtyüzdoksanbeşte şaolin kung-fu'sunu çin'e getirdiğini biliyor muydunuz? hayır, eşeleyip durmayın, cidden önemli bir sorun yok. adını gerçekten bir daha yazmak istemediğim hindu rahibin bu stili bir başkasından mı öğrendi yoksa vahşi hayvanların hareketlerini izleyerek mi geliştirdi, bu hala bir muamma. TAMAM. tamam. gitarımın D (eğer bizi kıta avrupasından okuyorsanız, Re bebeğim) teli koptu. gittim onu değiştireyim derken yeni aldığım tellerin E (Mi bebeğim) telini kopardım, eski teli düzleştirip taktım takmasına ama bu sefer de A (La bebeğim) teli cızzzzzzlıyor. kendi kafamı duvara vurarak parçalamak üzereyim. üstüne üstlük tellerin fazlalığını K A R G A B U R U N ile alırken elimi kanattım. bunu öğrenmek için mi bu kadar zorladınız? ne bekliyordunuz, kanser falan mı? öyle büyük dramalar sempati puanı toplamama yol açar, yukarıdaki bana sempati duyulmasını dahi istemiyor. oyunu bu şekilde oynamayı o istedi, ben değil. şahitsiniz.

   bilgi eksikliği ne büyük dert. gerçeklik algının temeli kafandaki bilgilerle sınırlı. yatkınlık ve yetenek aslında ilginin abartılı bir karşılığı mı? bilgisizlik mi engel, yoksa en kestirme yoldan yeteneksizlik mi? bunu öğrenmenin tek yolu daha çok bilmek mi?

   ne bilmediğimizi çok iyi saklamaya güdülerek büyütüldüğümüz için asla ne bilmediğimizi bilemememiz ne acı. potansiyel öğretmenlerimizi belki de farkına varmadan hep kaçırdık. sadece zamanla çözülecek şeylerin hızlı olması perişanlığına düşmüşken gençliği mi kaçırıyoruz yoksa? yirmi sekiz sandığimiz kadar yaşlı mi? hayatın üçte biri sandığımız kadar büyük mü? hayat cidden hata yapamayacak kadar kısa olabilir mi? ben bunları öğrenmek için soruyorum. öğretebilecek olan vardır belki diye.

   başlıkta bahsedilen içeriğin hepsine yazıda yer vermeden yazıyı bitirmek huyum değil o yüzden yazıyı bitiriyorum.

başkomiser, yüzbaşı, lord kumandan, yarı-tanrı, cennetmekan

tuttila ilhan

Yorumlar